25 Mayıs 2012 Cuma

Çorum Katliamı-29 Mayıs 10 Temmuz 1980

1980 yılı Türkiye'nin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. tarihinin çalkantılarla dolu olduğu bir yıl oldu. Türkiye tarihinin en kanlı askeri cuntası bu yılın 12 Eylülü'nde yapıldı. İşte böyle kanlı alt üstlerin yaşandığı bir yılın en kanlı sahnesi ise Çorum'da yaşandı. Sünni yurttaşlar, Alevi yurttaşlara karşı kışkırtılmaya çalışıldı. İnsanların dini duyguları 12 Eylül günü darbe yapmayı planlayanların elinde, basit bir provokasyon enstürümanı haline getirilip arkasına devletin derinlerindeki güçlerin olanakları konularak kanlı bir katliama dönüştürüldü.

Yirmiyedi  Mayıs 1980'de Gün Sazak'ın öldürülmesini bahane eden karanlık güçlerin kışkırttığı MHP'li faşistlerin öncülüğünde bir grup, 28 Mayıs günü Çorum'un en işlek caddelerinde terör estirmeye başlar. Dükkanlar yağmalanır, Alevi demokrat esnaflar dövülür. Alevilerin yoğun olduğu Milönü mahallesine saldırı olur. Çorum'da katliamın startı verilmiştir ve bu saldırılar belli aralıklarla 5 Temmuz 1980'e kadar sürer. Devrimci ve demokratik Çorum halkının katliamcılara karşı olağanüstü bir direniş sergilemesi binlerce insanın katledilmesinin önüne geçer, ancak buna rağmen Çorum kan gölüne çevrilir.

Okuyunca insanın tüylerini diken diken eden katliam hikayesini anlatmaktaki amacımız, katliamcıların gerçek yüzünü bir kez daha hatırlatmak ve katliamcılardan hesap sorma görevinin hâlâ omuzlarımızda olduğunun altını bir kez daha çizmektir.

HAZIRLIKLAR BAŞLADI

Katliam öncesi, Çorum Emniyet Müdürü Hasan Uyar görevinden alınarak, yerine Dersim'de birçok karanlık olaya adı karışan Nail Bozkurt getirilir, Milli Eğitim Müdürlüğü'ne de MHP'nin militanı olarak tanınan Fethi Katar. Yine ırkçı ve faşizan görüşleri ile tanınan Rafet Üçelli de Çorum Valiliği'ne atanır. Demokrat olarak bilinen devlet görevlileri sürgün edilir, MHP'lilere silah ruhsatı yaygın biçimde verilmeye başlanır.

HAREKETE GEÇİLDİ

MHP'li eski bakan Gün Sazak'ın öldürülmesini bahane eden 'karanlık güçler' 28 Mayıs günü Çorum'un en işlek caddelerinde terör estirir. Cadde ve sokaklar 'Kana kan, intikam' sloganlarıyla faşist saldırganlarca işgal edilir. Solcu ve Alevilere ait işyerleri yağmalanır, tahrip edilir ve yakılır. Saldırıya uğrayanlar, güvenlik güçlerine başvurduklarında 'Toplumsal olaydır, müdahale edemeyiz' yanıtını alırlar.

CİNAYETLER BAŞLADI

Saldırganların bir kolu, demokrat ve sol görüşlü Çorum gazetesine, sol yayın satan Bahar Kitapevi'ne saldırarak tüm eşyalarını, malzemelerini dağıtır ve tahrip ederler. Saldırganların büyük bir kolu da, solcuların, Alevilerin yoğunlukta olduğu Milönü mahallesine yönelirler. Başka bir kol, Kuruköprü, Üçevler, Sigorta ve Mutluevler semtlerine yönelirler. Bazı polislerin saldırganlara yardımcı oldukları saptanır. Bu semtte 45 yaşlarında Servet Yıldırım isimli bir kişiyi öldürürler. Celal Erdoğan (öğretmen), Salih Yılmaz (Öğretmen), Turan Kabakulak, Vedat Eliaçık, Hüseyin Şimşek, Sefer Eken, Sezai Güren, Neşet Aydın, Mustafa Nallıca, Sadık Vasıfoğlu, Hasan Köse, Aşır Demirel isimli sol görüşlü kişiler de kurşunla ağır yaralanır. Yine Altınevler semtinde evlerinin balkonunda oturan iki kız kardeşe silahla ateş edilir ve her ikisi ağır yaralanır.

KATLİAMA VALİLİK İZNİ

Vali Rafet Üçelli, sokağa çıkma yasağı koyar. Katliamcılardan korunmak için savunma amacıyla halkın oluşturduğu barikatların kaldırılmasını ister. Saldırıya uğrayan halk, sokağa çıkma yasağına uyarken; saldırganlar özgürce sokaklarda saldırılarını sürdürürler. Vali Üçelli, halkın kendini savunması için kurduğu bu barikatın kaldırılması için Jandarma Komutanı Yarbay Vural Güride'ye emir verir. Halk ise, can güvenlikleri için kurdukları barikatı kaldırmamakta direnir. Eğer halk barikatlar kurup direniş gösterme basiretini gösteremeseydi; Çorum Katliamı'nın dünyanın en büyük katliamları arasına girmesi işten bile değildi.

ALEVİ AVI BAŞLADI

Kuruköprü, Sigortaevleri, Terlemez Evler, Milönü, Kale, Esnafevler, Şenyurt, Bahçelievler, Karşıyaka, Nadık mahallelerinde ve semtlerinde saldırılar devam etmektedir. Alevi köylerinin yolları işgal altındadır. Ahmetdoğan, Çobandoğan, Savak ve Yoğunşehit, Kozluca köylerinde yaşayan Aleviler dışarı çıkamamaktadır. Mutluevler semtinde bir inşaatta iki ceset bulunur. Kimlik belirlemesinde birinin Yahya Baran, diğerinin de Osman Aksu olduğu ortaya çıkar. Her ikisinin de el, göz ve ağızlarının bağlandığı, vücutlarında 18'er kurşun yarası olduğu saptanır.

ÖLÜ SAYISI ARTIYOR

Çorum - Eskiekin köyü sınırları içinde, buğday tarlalarında iki gencin cesedi ortaya çıkar. Kazım Güler'e ait cesedin kurşunla delik-deşik edildiği, kimliği belirlenemeyen diğer cesedin de aynı biçimde önce işkence, sonra silahla öldürüldüğü; Bayat'ın Gökboğaz mevkiinde ise silahla taranmış Şeref Şahin adında bir genç ile Elvan Çelebi köyü sınırları içindeki tarlalarda SSK Çorum Hastanesi'nde çalışan Necati Göktaş'ın silahla taranmış cesetleri bulunur.

BÜYÜK KATLİAM HAZIRLIĞI

Günler ilerledikçe artan ölümler, büyük bir katliam hazırlığının habercisi olaylar daha çok yaşanır olur. Çorum halkı, faşistlerin hazırlıklarının büyük bir katliama dönüşeceğinden kuşku duyar ve ilgilileri uyarmaya çalır. AP Çorum İl Başkanı Yardımcısı Erol Şahin, CHP İl Başkanı Cemal Solmaz' la birlikte vali ve emniyet müdürüyle görüşürler. MHP'nin saldırı hazırlıklarını ileterek önlem alınmasını isterler... Aynı tarihte yeşil renkli 19 AT 535 plakalı ve 131 Murat markalı (Adnan Ezejder'e ait) bir otomobil, sol görüşlülerin oturduğu semtlere dalar, çevreye ateş açar, ateş sonucu Hatice İlhan isimli bir lise öğrencisi ağır yaralanır. Çorum Valiliği ve emniyeti saldırıların hepsine kulaklarını tıkar ve hiçbir önlem almaz.

BÜYÜK KATLİAM BAŞLADI

1 Temmuz 1980 günü, 'Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız' sloganıyla ikinci katliam başlatılır. Terlemez Evler ile SSK Hastanesi civarında yerleştirilen uzun menzilli silahlarla solcu ve Alevi evlerine ateş açılır. Faşistlerin egemen olduğu semt ve mahallelerde silah sesleri, kenti çınlatmaktadır. Semtin tüm telefon şebekeleri kesilmiş, haber alınamamaktadır. Faşistler Çorum'a gelen yolları keser, araçları tahrip eder, esir aldıkları insanları işkenceyle öldürürler. Günün bilançosu 4 ölü 10 yaralı, 50 ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılmıştır. Bu gelişmeler üzerine vali sokağa çıkma yasağı ilan eder. Ama saldırganlar ellerini kollarını sallayarak rastgele sağı solu kurşun yağmuruna tutar, ev ve işyerlerini yakmaya devam eder.

'CAMİ YAKILDI' PROVOKASYONU

4 Temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırır. Faşistler ise hemen halkı tahrik etmek için kendi adamlarını değişik camilere dağıtır. Cuma namazının bitiminde içeri girerek, 'Ey Müslümanlar, solcular-Aleviler Milönü'ndeki Alaaddin Camii'ye bomba attılar. Cami yanıyor, namaz kılan Müslümanları katlediyorlar' diye bağırırlar. Tahrik sonucu cuma namazından çıkanlar eline ne geçirmişlerse topluca Milönü'ne koşarlar. Çorum'un değişik camilerinden binlerce tahrik edilmiş öfkeli insan Milönü'ne yığılmıştır.

POLİS BİZZAT KATILDI

Polis panzeri ve arkasındaki üç sivil araba ile Çorum'da operasyona girişirler. Panzer mahalleden geçerken hedef gözetmeden ateş açar, Hatun Dursun isimli hamile bir kadın kafasından aldığı iki kurşun yarasıyla yaşamını yitirir. Öğretmen Hüseyin Özdemir ağır yaralanır. Tıp öğrencisi Süleyman Atlas da panzerden atılan kurşunla omzundan yaralanır. Panzerdeki polisler yaralı öğrenciyi alıp SSK Hastanesi'ne götürür. Bir gün sonra Süleyman Atlas'ın işkenceyle öldürülmüş cesedi babasına teslim edilir.

TRT DE KATILDI

TRT de 'Çorum'da Alaaddin Camii'ne patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı' haberini sık sık vermeye başlar. Çorum'da da telsizlerle 'Aleviler camiyi bombaladı' söylentisi yaygınlaşır. Evinde oturan tarafsız Sünniler istemeye istemeye yayılan dedikoduların etkisiyle Milönü'ne koşarlar. Oysa camiye ne patlayıcı madde atılmış, ne de dışarıdan ateş edilmiştir. Haberin hiçbir doğruluğu olmamasına rağmen, TRT'nin döndüre döndüre Çorum'da cami bombalandı diye haber vermesi, katliamın iyice yaygınlaşmasına sebep olur. İskilip yolu üzerinde Yazı mahallesinin çıkışında biri kadın 7 kişi elleri bağlı olarak silahla öldürülmüş bulunur. SSK Hastanesi'nin morgunda 7 ceset bulunmaktadır. Ölü sayısı 17'ye çıkmış. Kimliği tespit edilenler: İsmail Solmaz, Veli Solmaz, Hasan Bağzık, Rıza Candan, Ahmet Doğan, Şükrü Yalçın, Mehmet Yılmaz, Mehmet Şahinci, Mustafa Yıldırım, Aziz Gündoğdu, Ali Paçacı...

KÖYLERE SIÇRADI

Kızılkaya köyü Alevi'dir. Çorum Katliamı'nın acılı haberini radyodan ve Çorum'dan gelen komşularından öğrenirler. Yakınlarının durumunu öğrenmek için Çorum'a gitmek isteyenlerin yolları kesilir, rehin alınırlar. Kendilerinden haber alamayan akrabaları onları aramaya başlarlar. Mercimek tarlasına geldiklerinde tüyler ürpertici bir durumla karşılaşırlar. Paçacılara (Ali Paçacı) ait traktör yarı yanmış vaziyette orada bulunmaktadır. Traktör ve toprak arasında yarı yanmış durumda baba Ali Paçacı'nın cesediyle karşılaşırlar. Yanında oğlu Veysel'in de işkence edilerek öldürülmüş cesedi bulunur. Arpa tarlası içinde başka bir ceset daha bulunur. Bu, katliamın başından beri kayıp olan Yoğunpelit köyünden Musa Kireçli'dir. Yaydığı Köprüsü civarında, şoför Ali Gündoğduile tarla sahibi Rıza Ayvaz'ın kolları kesilmiş, kafa derisi yüzülmüş cesetleri ile; Salman adlı bir kişinin başı kesilerek öldürülmüş cesedi; Selman Eser'in başı kesik, ayaklarından asılmış cesedini bulurlar...'

Çorum Katliamı, 57 yurttaşın hayatını kaybettiği, 200'ün üstünde yaralı; 300'e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılması; binlerce ailenin göçüyle tarihin en karanlık sayfaları arasında yerini aldı. Katliamın belgeleri 'kozmik odaların' raflarından indirilerek hesaplaşılmayı bekliyor. Türkiye'deki bütün katliamların gerçek sorumluları ortaya çıkarılıncaya dek özgürlük, adalet, demokrasiden bahsetmek mümkün olmayacak...

Katliamlar devlet politikası

Türkiye topraklarında yaşanan tüm katliamlar gibi Çorum Katliamı da bir devlet politikası olarak ortaya çıktı. Bu politika 1915 Ermeni Soykırımı'nda ve Dersim Katliamı'nda görülmüştür. Van'da Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın yaptığı katliamda görülmüştür. 6-7 Eylül katliamında görülmüştür. Nurhak'ta, Kızıldere'de görülmüştür. Daha yakınlara geldiğimizde; '77 1 Mayısı'nda görülmüştür. Malatya'da, Maraş'da, Çorum'da, Sivas'ta görülmüştür. Özellikle son 30 yıldır da Kürt illerinin her bir köşesinde saymakla bitmeyecek yoğunlukta binlercesine tanık olmaktayız. 'Bin operasyon yaptık' diye itiraflarda bulunulmuştur. Ve bugün de katliam politikaları devam etmektedir. Özel Darp Dairesi'nin komutanları katliamları 'muhteşem örgütlenme' diyerek açıkça üstlendiler.

Diğer taraftan ise katliamcıların yargılanması, hesap sorulması 'derin güçlerin' marifetleriyle hep engellendi. Kimi katliamların sorumluları yakalanıyor gibi gösterilse de işin özüne dokunulmadı. Katliamcıların merkezi hep işinin başında olmaya devam etti. Bu gerçek Çorum Katliamı'nda da devam etti. Bu katliamların hepsinin arkasında, 'Özel Harp Dairesi'nin, JİTEM'in, Ergenekon'un' kanlı parmak izi çıktı. Devletin izi çıktı. Çorum Katliamı'nın hesabını sormak, bugün işlenen katliamlara sessiz kalmayarak, katliamcılara karşı sesini yükseltmekten geçiyor...

YÜRÜYÜS OKU,OKUT,DAGITIMINI YAP
FİDEL ÇHE isimli Üye şimdilik offline konumundadır       Alıntı ile Cevapla
FİDEL ÇHE Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
A Las Barricadas ! (13-09-2011), BawerKotik (20-11-2010), YÜREKATIŞI (19-11-2010), Şivan u Kurda (03-02-2011)
Alt 19-11-2010, 22:25       #2 (permalink)

FİDEL ÇHE - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
FİDEL ÇHE
Aktif Üye
Kullanıcı Profili
Üyelik tarihi: Aug 2010
Üye No: 31154
Mesajlar: 594
Teşekkür Grafikleri
Tesekkür: 1,195
408 Mesajina 1,081 Tesekkür Aldi

Standart
Alaaddin Camii’ne bomba atıldı.” Herşey Cuma namazı sonrasında camiide yapılan bu anonsla başladı. “Komünistler Alaaddin Camiini ateşe verdi.” diyerek hem camiiyi hem de dini kurtarmak adına kitlenin duyguları galeyana getirildi ve ‘cihat’ ilan edildi.

Aslında Çorum’da ilan edilen bu cihadın bir de öncesi vardı. Faşizmin katliamcı yüzünü Çorum’da görmek ve olayları nasıl tırmandırdığını görmek için ilk olayların çıktığı döneme dönmek gerekir.

Çorum; Sıvas, Maraş, Tokat, Amasya gibi Alevi-Sünni halkın birarada yaşadığı illerden biridir. Bu yüzden de faşizmin provokasyon yaratarak “böl-parçala-yönet” politikasıyla halkları birbirine düşürebileceği zeminin olduğu bir ildir.

‘80’li yıllara faşizm ağır bir krizle girdi. Bu krizin yanı sıra devrimci mücadelenin alabildiğine gelişmesi bu krizi daha da derinleştiren önemli bir etkendi. Bu yüzden de oligarşi ‘74’lerden sonra sivil faşistleri mücadeleyi bastırmak için alabildiğine etkin kullanmaya başladı. Sıkışmış oligarşiyi kitlesel katliamlara yöneltti. Mezhepsel ve ulusal temelde yaratacağı provokasyonlarla kitlesel katliamlar yapacak ve halkı sindirecekti. Planlanan buydu. 16 Mart’ta İstanbul İniversitesi’nde öğrencilere yapılan saldırı ve Maraş’ta bunu net olarak göstermişti.

Süreç ‘80’lere dek artık bu şekilde evrilecekti. Yani tek tek devrimcileri-demokratları katlederek bir halkı sindiremeyeceğini anlayan oligarşi halkı mezhep, ulus, din vb. şeklinde atomlarına kadar bölüp parçalayarak yapay saflaşmalar yaratmayı ve ardından parçalamayı, birbirine düşürmeyi, yani güçsüzleştirmeyi istedi. Bu duruma getirilmiş bir halkınsa kolayca susturulacağı, sindirileceği açıktı.

Oligarşinin hedefi buydu. İşte bu hedefi gerçekleştirmek istediği yerlerden biri de Çorum oldu. Çorum olayları iki aşamada gerçekleşti diyebiliriz. Ancak olaylar başlatılmadan önce CIA ajanı Robert Alexander Peck Çorum’a gelerek araştırmalar ve incelemeler yapar. Burada AP, MHP il başkanları ve CHP Belediye başkanı ile görüşür hatta bazı köylere de gider, alevi-sünni halkla ilgili bilgiler alır. Emperyalistler devrim tehlikesi karşısında boş durmuyor, işbirlikçileri ve ajanları ile katliam planları yapıyorlardı. İşte Maraş’taki katliamdan sonra Peck Çorum’da da bulunmuş ve Maraş’taki rolünü devam ettirmiştir. Olayların başlatılması için önce Çorum’un Alaca ilçesi pilot seçilir.

Çünkü Belediye başkanı MHP’lidir. Senaryo uygulamaya konur. Alaca Adliyesi emanet deposu soyulur ve 21 adet silah çalınır. (Bu silahlardan biri daha sonra MHP’li birinin üzerinde yakalanır) Belediye başkanı Ramazan ayının başlamasına denk gelen (!) bu süreçte bildiri yayınlayarak halkı cihada çağırır. Ve Çorum’da adım adım başlar olaylar. Bir hafta içinde birçok işyeri bombalanır, evler taranır ancak yetmez. 27 şubat’ta “Hayat pahalılığı ve yoksulluğu protesto mitingi”inde provokasyona başvurulur. Valilik miting alanı olarak faşistlerin yoğun olduğu bir bölgeyi verir. Faşistler ise bölgede mevzilenmiş olarak hazır beklemektedirler. Ancak provokasyon miting iptal edilerek boşa çıkartılır.

Faşistler burada başaramamıştır ama vazgeçmemiştir de. Başarabilmek için bir yandan da faşist kadrolaşma devam etmektedir. Tunceli’de saldırılarıyla tanınan Nail Bozkurt Çorum’a Emniyet Müdürü olarak atanır. Ancak kadrolaşma bununla bitmez, sırada emniyet teşkilatı vardır. POL-DER’li devrimci-demokrat polisler sürgüne gönderilir ve yerlerine POL-BİR’li faşist polisler getirilir. Kadrolaşma böylelikle şimdilik tamamlanır. Artık olaylar boyutlandırılabilirdi. Ve böylece birinci olaylar başlatılır Çorum’da. Faşistler şehir merkezinde gösteri yaparlar ve bazı işyerlerine saldırıp camları kırarlar. Sloganları ise “Kana kan intikam”, “Kanımız aksa da zafer islamın”dır. Faşistlere bu sloganları attıransa şefleri, Gün Sazak’ın cezalandırılmasıydı. O süreçte hem faşizmin ülke genelindeki planını bozacak, hem de halk kitlelerine moral verecek Hareketimizin politikası faşistler saldırdığında savunma ve can güvenliğini sağlamaktan çıkıp aktif savunma ve saldırıyı örgütlemekti.

Diğer yandan da devletten desteğini ve tüm gücünü alan faşistlere öyle bir darbe vurmalıydık ki, sarsılmalı demoralize olmalıydılar. Yani cesaretleri kırılmalıydı. İşte bu politikanın ürünü olarak hiç beklemedikleri yerden, can evlerinden vurduk onları. Faşist katliamlardan birinci dereceden sorumlu MHP yöneticilerden faşist şef Gün Sazak’ı cezalandırdık. Böyle bir saldırıyı beklemiyorlardı. Büyük bir şaşkınlık ve moral bozukluğu içindeydi faşist güruh ve devlet. Büyük bir darbe yemişlerdi. Bunun yarattığı etkiyle kuduz köpek misali saldırıya başladılar. Ancak saldırılar plansızdı. Yaşadıkları şaşkınlık ve aldıkları darbe onları bu hale getirmişti. İşte Çorum’da yaptıkları gösteriler de bu ruh haliyle yapılıyor ve intikam naralarıyla salyalarını akıtıyorlardı. Ancak o gün sadece birkaç işyerinin camlarının taş ve sopalarla kırılmasıyla geçti.

Hazımsızlıkları ve aldıkları darbe sonucu ertesi günlerde de saldırılarını devam ettirdiler. İlçeleri Çorum’a bağlayan yolları kontrollerine alarak merkezle ilçelerin bağını kestiler, ayrıca diğer yandan Çorum’a Yozgat’tan, Alaca, İskilip ve Osmancık’tan faşist militanlar taşındı. Bu şekilde başarıya ulaşacaklarını düşünüyorlardı ancak halkın direnişi karşısında saldırıdan istedikleri sonucu alamadılar. Karşılarında direnen bir halk vardı. Saldırılar tek tek devam ediyordu. Bu saldırılar sürecinde üç POL-BİR’li polisin cezalandırılması polisleri daha da saldırganlaştırdı. Dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Gülcigil’in “Çorum’da devleti yıkmak isteyen solun karşısına devlete destek fikrinden hareket eden sağ çıktı” açıklamasıyla faşistlere açık bir mesaj ve destekti.

Öyle ki sözlerden de anlaşılacağı gibi devletten sınırsız destek alan faşistler daha da pervasızlaşıyordu. Kaldı ki, devlet her türlü olanağı sunuyordu. Çorum’da SSK’nın kullanılması buna somut bir örnektir. Selahattin Ardıç kamyonuyla, Çorum-Ortaköy yolu üzerindeki Ovasaray Köyüne giderken faşistlerin saldırısına uğrar ve yaralanır. Yanında kardeşi de vardır. Kardeşi onu hemen SSK Hastanesi Acil Servisine getirir. çok kan kaybetmiş olmasına rağmen buradan Devlet Hastanesine gönderilir. Doktorlar babasına tahlil yaptırması için bir şişe kan verir. Ancak kapıdaki görevli “Komünistler burada kan tahlili yaptıramazlar” diyerek şişeyi kırar. Zaten çok kan kaybeden Selahattin Ardıç, kan bulunamadığından kısa sürede ölür. Kan şişesini kıransa suçlu bile bulunmaz.

Hastanelerde yaşanan gelişmeler de böyleydi ve SSK Hastanesi’nde olanlar bu kadarla da sınırlı değildi. Faşistler üs olarak kullanıyorlardı SSK’yı. Silahlar depolanıyor, bodrumda ise işkence yapılıyordu. Faşistler çok rahat gizleniyordu. Öyle ki, arama yapıldığında bıyıklarını, saçlarını keserek kimlik değiştirecek, hatta “görevli” belgesi çıkartacak kadar yararlı bir üstü faşistler için. Nitekim daha sonra ikinci olaylar hastane çevresinde başlatılacaktır. İkinci olaylara gelene kadar Haziran ayında saldırılar tamamen son bulmasa da azalır.

Ancak bu süre içinde çok yoğun bir göç yaşanır. Alevi-Sünniler azınlıkta oldukları yerlerden göç edip kendi mezheplerinden olan insanların bulunduğu mahallelere yerleşirler. Evini terk etmeyenlerse tehdit edilirler. Bu da etkisiz kalınca evleri taranır. Haziran ayında da son bulmaz. Ve gerginlik köylerde de devam eder. Bir Alevi köyünde dört kişi ekinlerin arasında kurşunlanmış, silahla taranmış cesetler bulunur. Çorum halkı traktörleriyle ürün yerine ceset toplayacaktır. Ancak daha bulamadıkları pek çok kaybın yanında, tarlaların cesetle dolması uzaklaştırır köylüyü tarlalardan. çalışmaya başlarlar. Faşistler ise özellikle Sünni köylerde Alevilerin Müslümanları katlettiklerini, öldürdüklerini anlatarak halkı yönlendiriyorlardı.

Birarada yaşamış halkları birbirine düşmanlaştırıyorlardı. Faşistlerin amacı Çorum’u Maraş’a çevirmekti ve bunu açıktan söylüyorlardı da. 30 Haziran’da ikinci olaylar SSK’nın çevresindeki semtlerde ve sünni köylerde halkı cihada çağıran bildirilerin dağıtılması, CHP’liler ve devrimcilerin yoğunlukta olduğu semtlere saldırılarla başlatıldı. Aynı günün akşam saatlerinde ise saldırılar Pol-Bir’li polislerin desteğiyle daha da tırmandırılır. Alevilerin oturduğu Üçevler semtine saldırarak onlarca insan gözaltına alınır. Üçevler birinci olay sırasında tüm saldırıları püskürterek faşistleri mahallelerine girdirmemiştir.

Bu yüzden polis Alevilerin önde gelenlerini ve devrimcileri gözaltına alarak yeni bir direnişi engellemeyi planlıyordu. Gözaltıların ardından evleri ve Üçevler mahalleleri uzun namlulu silahlarla taranır ardından yüzlerce ev ateşe verilir. Üşyerleri yakılır ve yağmalanır. Telefon kabloları kesilerek haberleşme ve yardım almaları engellenir. İtfaiyeyi ise kurdukları barikatlarla engellerler. Bu çatışmalarda da dört kişi katledilir. Ertesi gün sokağa çıkma yasağı ilan edilse de bu fiilen uygulanmaz. Ve o gün Çorum’un pazarıdır. Pazar için köylerden gelen Alevilerin önü silahlı faşistlerce kesilir ve dövülür. Para, saat, altın gibi eşyalar da yağmalanır.

3 Temmuz günü ise nisbeten sessiz geçer. O gün valilikte de, MHP’de de farklılıklar yaşanır. MHP’ye yabancı birçok insan gelir. Telefonlar sıklaşır ve sürekli Cuma’dan sözedilir. Bu arada polisin Alevilerin oturduğu semtlere yaptığı operasyonla yüzlerce insanı gözaltına alır ve çok sayıda silah toplanır. Evet 3 Temmuz sabahı sokağa çıkma yasağı da ortadan kaldırılarak herşey tamamlanır. Ve katliam başlatılır. 4 Temmuz 1980’de Cuma namazı sırasında Çorum’un bütün camiilerinde “Komünistler Alaaddin Camii’ni ateşe verdi” diyerek kitleyi galeyana getirdiler. Hedef Milönü mahallesi.

Kamyonlardan kitleye saldırı için sopa ve silah dağıtıldı. Camiiden sürekli “Allah allah” sesleri duyulmaya başlandı. Bunun mahallelerine saldırı olduğunu sanan Milönü halkı camiiye doğru koşmaya başlar. Camiinin yanındaki inşaattan ve polis panzerlerinden halkın üzerine ateş açıldı. Polis jandarma ve faşistler halka birlikte saldırdılar. Ve bu sırada çok sayıda insan katledildi. Faşistler rehin aldıkları on kişiyi kurşuna dizdiler.

Emri MHP il başkanı İsmail Taştan ve Çorum İYD Başkanı Seydi Erenyel’den almışlardı. Alınan rehinelere işkence yapılmıştı. Sonra da şişlenerek, kafaları parçalanarak katledildiler. Alaaddin Camiisine doğru koşarken yuvarlanıp katledilenlerden biri de tıp öğrencisi Süleyman Atlas’tır. Süleyman panzerden açılan ateş sonucu yaralandı. Halk Süleyman’ı polislere vermemeye çalışır ancak polisler götürürler Süleyman’ı. İşkence yapılır Süleyman’a. Vücudunun pek çok yerinde sigara izmariti söndürülmüş, vücudunun çeşitli bölgesine şiş sokulmuş ve kolu parçalanmıştır. Ancak SSK hastanesinde ölüm nedeninin omzundan aldığı yaradan diye rapor edilmiştir. Oysa Süleyman İşkenceyle katledilmiştir. Süleyman katledilmiştir ama ailesinin acısı bununla da bitmeyecektir.

Köylerinin yolu faşistlerce tutulduğu için gidemiyorlardı bu yüzden. Süleyman’a mezar da bulunamıyordu. Ailesi bahçesine gömmeye hazırlanıyordu ancak faşistlerin giremediği büyük Palabıyık köylüleri Süleyman’ı köylerine götürüp gömdüler. Çorumlular bulabildikleri ölülerine mezar arıyordu. Ancak kayıpların mezarı bile yoktu. Ya bir tarla arasında ya da köylerinde uzakta ama nerede oldukları belli değildi. Ve pek çoğu yıllar sonra ancak bulunabildiler. Bulunabilenlerin cesedi ise görenleri dayanamaz hale getirecek haldeydiler. Bunlardan biriydi Ali Paçacı.

Yarı yanmış haldeydi Ali Paçacı’nın cesedi. Birçok yerinde kesik yaraları vardı. Boynu ise aldığı bir darbe ile öne düşmüştür. Faşizmin vahşetinin görüntüsüydü bu cesetler. Ve kimisi kurşunla, kimisi işkenceyle, satırla, bıçakla katledilmişlerdi. İki ay süresinde katledilenlerin sayısı 50’yi bulmuş, yüze yakın insan da yaralanmıştı. Ancak Çorum’u Maraş yapacağız diyen faşistler Çorum’u Maraş yapamamıştır. Çorum’da öz olarak vermeye çalıştığımız olaylar işte böyle yaşandı. Ancak buraya kadar sadece olayları aktardık. Çorum halkının direnişi, direniş özelliklerini vurgulamak için ayırdık. çünkü bugün yaşananlar açısından örnek alınması gereken yanları var. Çorum’da halk gerek birinci olayların, gerekse asıl katliamın yaşandığı ikinci olaylar sırasında saldırıları barikatlarla püskürttü.

Çorum katliamı ve direnişi bu açıdan önemlidir. Öyle ki devrimcileri almaya çalışan polislere halk üç koldan saldırı başlattığında anında barikatlar kuruldu. Saldırılar barikatlarla püskürtüldü. Halk devrimcilerle birlikte bütün geceyi barikatın başında geçirdi. Sırayla nöbet tutuldu. Komiteler kuruldu, parolalar tespit edildi. Halk elindeki silahları devrimcilere verdi. Silahlar tek bir elden toplandı ve insanlara dağıtıldı. Barikatların başında ateşler yakıldı. Halkın morali oldukça yüksek. Özellikle Milönü mahallesindeki direniş diğer mahallelere de, köylere de örnek oluyor, moral veriyordu. Direniş sadece merkezle sınırlı kalmıyordu, köylere de yayılıyordu.

Çevre köylerde de barikatlar kuruluyor, silahlarla nöbetler tutuluyordu. Faşistler girdirilmiyordu, ayrıca köylerden traktörlerle kente inilip Milönü halkına destek veriliyordu. Olaylar sırasında yiyecek vb. sıkıntısı olduğundan köylüler ekmek getiriyorlardı. Getirilen yiyecekler bölüştürülüp barikatlara dağıtılıyordu. Silahlı köylülerde barikatlara dağılıyor ve birlikte çatışıyordu. Tüm bunları ayarlamak içinse komiteler kurulmuştu. “Çorum mahallelelerinde bütün siyasal eğilimlerinde katılmasıyla 40 tane komite oluşturuldu. Bunlar üç ana komitede merkezileşerek direniş boyunca nöbet, mühimmat ve para sorunlarını çözmeye çalıştılar.

Komiteler kiraları, iki, bir lira civarında dondurduktan sonra, ihtiyacı olanların para, yiyecek sorunlarını üstlendiler. Örneğin çatışmalardan sonra bir yardım kampanyası açıldı ve 4 Temmuz’da faşistlerin bölgesinde sabaha kadar direndikten sonra köylere çekilmek zorunda kalan 30-40 aileye ev ev gerekli ev eşyası ayarlandı. Öte yandan Nurettin Paşa Caddesi’nde faşistlerce yakılan yüz kadar dükkan elbirliğiyle onarıldı ve burada kurulan bir esnaf komitesi dükkanların tekrar açılması işini devraldı. Komiteler ayrıca devrimcilerin denetimi altındaki bölgelerde bağnaz Alevilerin baskısıyla göç etmek isteyen sünnileri ikna etmeye çalıştılar ve bağnaz Alevilere karşı bir mücadele başlattılar”. Sivil faşist terörle resmi terörün içiçe geçtiği yıllarda faşizm Çorum’da istediğini başaramamıştı. Ve bunun tek nedeni vardı. Faşizme karşı yükseltilen devrimci şiddetti.

Maraş’ta halkın üzerinde yarattığı korku ve moral bozukluğunu kaldırıp mücadele edildiğinde kazanılabileceğini gösteren tek etken faşizme karşı mücadele tarzındadır. Gün Sazak cezalandırması bunu sağlayan önemli bir eylemdi. Tüm işkenceciler ve faşistler bu cezalandırma ile korkuya kapıldılar. Faşizmin katliamları ve işkenceleri somut olarak açığa çıktı. Faşist cephede moral bozukluğu ve teşhir yaşanırken halka büyük moral verdi. Çorum halkı eylemden ve mücadele tarzından aldığı moral güçle katliamı boşa çıkarttılar.

Nitekim Gün Sazak cezalandırıldıktan sonra faşizm terörünü arttırsa da halkın teslim alınamayacağının göstergesi oldu Çorum direnişi. Faşist terörün karşısında cenaze kaldırmaktan yorulmuş bir halk Çorum direnişini yaratacak noktaya gelmiş, getirilmiştir. Yaşadığımız süreci aynılaştırmıyoruz ancak bugün de öz olarak faşizme karşı mücadele yine silahlı mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Bugün de faşist terör alabildiğine yükseliyor. Öğrenciler sokak ortasında polislerin denetiminde vuruluyor. O koşullarda silahlı, zincirli saldırıya uğruyorlar.

1 Mayıs’a giden işçilere öldüresiye saldırıyor, polis alanlara çıkan işçiye, memura, hakkını arayan halka gaz bombalarıyla saldırıyor, işten atıyor, gözaltına alıp işkence yapıyor. Ve artık birer birer değil dörder dörder kaybediyor.

Yani özcesi bugün mücadelemizin geldiği aşamada, devlet sindirmenin tek yolu olarak katliama, işkenceye, kaybetmeye, gözaltına başvuruyor. Yani teröre. İşte faşist terörün bugün geldiği aşama ve her geçen gün bunun tırmandırıldığını görünce bugün de görevimiz aynı. Faşist terör ancak kitlesel bir şiddetle geriletilebilir, etkisizleştirilebilir. Bugün herkes örgütlenmeli ve silahlanmalı. Dün komitelerde barikatlar kurup mevzimizi savunduk.

Bugün de mevzilerimizi FTKSMK’lerde koruyacak ve direnen faşist terörü gerileteceğiz. Dün Çorum’da halk birlikte direndi. Üşçisi, köylüsü, memuru, mahallelisi, genci, yaşlısı, kadını ve erkeğiyle faşist saldırıların karşısında. İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Tarsus, Zonguldak, Antalya, Tunceli, Suluova, Bursa, Gümüşhacıköy, Edirne, Samsun, Trabzon, Rize, Artvin gibi birçok yerde grevler, korsan gösterileri ve yürüyüşler düzenlendi. Ve bu birliktelik güç ve moral verdi Çorum halkına. Bugün de hangi ilde, hangi halk kesimi olursa olsun saldırı bizedir. Dün Çorum’daki gibi sivil faşistlerin ve devletin saldırılarına kitlesel olarak karşı durmalıyız. Dünün hesabını ancak böyle sorabilir ve güvencesini de ancak böyle sağlayabiliriz.

Artık Özür dilekmekten ve katlimdan vazgeçilmeli...

kaynak:sosyalistforum.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder