Kültür ile ilgili tartışmalarda, insanın yegane kültür üretici olduğu söylenebilir. Bu durum karmaşık sinir sistemine sahip oluşun doğal sonucu olan kendi varlığı üzerine düşünebilme yetisini insana kazandırmıştır. Zaten kültür böyle bir düşünme yetisi sonucu ortaya çıkan bir simge üretme etkinliğidir. Doğayı olduğu gibi kabul etmek yerine onun kendi varlığını anlamlandırma yönünde dönüştürme arzusu, sadeece insana özgüdür. bu dönüştürme etkinliklerinde biriken bilgi ve ürünler " kültür" adını verdiğimiz insanlık belleğinden kuşaklar ötesine iletilir.
İnsan Türünü Diğerlerinden Ayıran Temel Özellikler
İnsan olarak ayrıştırabileceğimiz bir türün tarih sahnesine çıkışıyla kültür olgusu arasında çok doğrudan bir ilişki vardır, çünkü insanı diğer biyolojik türlerden ayıran temel özellik onun, kültür adını verdiğimiz doğayı dönüştürme çabasına yönelmesidir.Bu yönelim, insanı önce büyüye, sonra dine, son aşamada da bilime götürmüştür.İnsanı diğer türlerden ayıran özelliği, uzun süre zeka olarak tanımlanmıştır. Ancak kavramın göreli oluşu, düşünme olarak adlandırdığımız etkinliğin fark de mevcut olduğunun bilimsel olarak kanıtlanması bu tanımın insanı ayırıcı özelliğini ifade etmek için yeterli olmadığını göstemiştir.
İnsanın başka hiçbir türde var olmayan ayırıcı özelliği zekanın kullanılışına bağlı olarak simge üretme becerisidir. Sadece insan türü, bu birikim, aktarım ve dönüşümü gerçekleştirebildiği için kültür üretir. Kültürü oluşturan bilgi ve ürünler, soyutlamalar aracılığı ile (örneğin resim, müzik, dil, yazı) insanlık belleğine aktarılırlar.Kültür, bir toplumda bütünleşmeyi sağlayan en temel unsur olarak kabul edilebilir.
İnsanın Kendi Varoluşunu Sorgulayabilme Yetisi
İnsanın simge üretme nedenlerinin başında, kendi varlığını farkında olması gelmektedir.Bunun anlamı, insanın, kendisini ‘kendisini düşünen’ bir canlı olarak düşünebilmesidir.Diğer bir deyişle insan, kendisine yabancı ya da dış göz gibi bakabilen, varlığını bu şekilde fark edebilen bir canlıdır.
Varlığı Kodlama ve Ölümsüzlük Arayışı Olarak Kültür
İnsanın kendini dışardanayrı bir gözle ayrı bir varlık gibi görebiliyor olması onun gelişmiş bir sinir sistemine sahip olmasından kaynaklanmaktadır . İnsna yavrusunun diğer türlerden çok daha uzun sürede büyyor olmasıda bu gelişkin sinir sistemi ve onun karmaşık işlevleriyle yakından ilişkilidir. insan doğumundna itibaren hatta yeni bilimsel bulgulara göre doğum dan öncede sürekli öğrenen bir canlıdır.
Birincil ve ikincil toplumsallaşma süreçleri:Bireyin doğumdan ölümüne kadar olan süreçte topluma uyum göstermesini sağlayan toplumsal normlar ve değerlerin öğrenilmesidir. Birincil toplumsallşma genellikle bireyin ilk çevresi olan ailede gerçekleşir. İkincil toplumsallaşma ise bireyin kendi çevresinden uzaklaşıp yeni toplumsal ve kurumsal ilişkile içine girmesi ile oluşur. Birincil toplumsallaşma bireyin doğumdan erşikin oluncaya dek geçen zaman ikincil toplumsallaşma ise ömür boyu sürer.
Etkileşimci okulun (simgesel etkileşimcilik), kuramsal çıkış noktasını teşkil
eden, insanın kendi eylemini anlamlandırma, benzerlerinin ürettiği anlamları simgesel düzeyde değiş-tokuş edebilme yetisi, sadece çağdaş toplumlara özgü bir durum değildir.
İnsanın benzerleriyle etkileşim içinde olmayı arzulaması, modern bir olgu değildir tersine her türlü mit, efsane, destan, masal, belli biçimler altında ve kültürel özelliklere göre değişiklik göstererek, bu temel insanlık durumunu ortaya koymak için oluşturulmuş anlatılardır.
Etkileşimci bilim adamları: Max Weber, Georg Simmel, George Herbert Mead, Charles H. Cooley, William I. Thomas, Herbert Blumer , Everett C. Hughes, Erving Goffman,Howard S. Becker
KÜLTÜRÜN BİLEŞENLERİ
Kültür, içi içe geçmiş birbirlerine işlevsel ve tarihsel bağlarla bağlanmış bileşenlerden oluşur. Kültürün temelinde bir toplumun varlık ve evren konularındaki açıklma şemalarını oluşturan inançlar vardır. Bu inançlar belli toplumsal alışkanlıkları sorun çözme yordamlarını biçimleyerek değerleri oluşturur.Toplum düzenin sağlanması, değerlerin yaptırım gücü kazanmaları normlar haline gelmeleriyle olur. Doğayı dönüştürme etkinlikleri insnaın bu amaçla ürettiği bilgi ve gereçlerle mümkün olur buna teknoloji adını veriyoruz. Bütün bu etkinlik ve ifadeler sonuçta kendilerinin soyut temsilleri olan simgeleri oluştururlar. Kültür aynı zamanda ortak bir dilin paylaşımınıda getirir. Kültür bunların tümünün bileşenidir.
Evreni Açıklama Şemaları Olarak Mitler ve İnançlar
Evrenin ve varlığın belli bir şekilde açıklanması aslınsda o toplumu oluşturan bireylerin ilişkilerine dair ip uçlarınıda barındırır. Örneğin çok tanrılı anayıştan tek tanrı fikrine geçiş önemli ölçüde tarım toplumlarının geçirdiği yapısal değişikliklerle ilişkilidir. Düzenli büyük miktarda ve yeterince çeşitli tarımsal üretim beraberinde bir refah getirmiştir.
Her toplum, kendi örgütlenme biçiminin cinsinden bir inanç sistemi geliştirir. Bu sistem, insanın temel varoluş sorularına doyurucu yanıtlar vermek zorundadır. İnsanın bu sorularına, tatmin edici yanıtları en başarılı şekilde veren inanç sistemi, en fazla kurumsallaşmayı sağlar. Doğayı dönüştürme ve oradan anlamlar biriktirme etkinliği olan kültür, bu bakımdan, öncelikle inançlar üzerine kuruludur. Belli bir kültürel özellik, üzerine inşa edildiği açıklama şemaları doğrultusunda anlam kazanır. Bir kültürün ürünleri, bu inançlar temelinde şekilleneceği gibi, ürünleri anlamaya çalışırken tersten giderek, onların inanç bağlamına varacağımızı belirtmeliyiz.
Toplumsalı İnşa Eden Ölçütler Olarak Değerler
Kültürün temelini oluşturan inanç düzlemi, tek başına bir toplum düzeni oluşturmak için fazla soyut bir anlatıdır. İnsan eylemleri, iyi-kötü, doğru-yanlış, adil olan olmayan, hakkaniyet-haksızlık gibi ölçüler ekseninde somutlaşırlar. Köklerini inançlardan alan değerler, bu somutlaşma eğiliminin bir sonucudurlar. Toplu yaşam,ister tanıdıklardan oluşan küçük grup düzeyinde (aile, arkadaş, meslektaş grupları) olsun, ister karmaşık örgütlü yapılar olsun (büyük cemaatler, sanayi toplumu,küresel toplum), var kalmak ve düzen içinde varlığını sürdürebilmek için, daima doğruyu, iyiyi, güzeli tanımlayan değerlere yaslanmak zorundadır.
Toplumsal ilişkinin devamını sağlayacak, tekrarlanmasıyla gelenek ve göreneklere dönüşecek olan değerler, ortak kurucu unsurlar olarak kabul edilir. Kuşkusuz bu kabul ediş, hem toplumsallaşmayla aşamalı olarak öğrenilen, hem örtük bir şekilde varlığı benimsenen bir toplumsal uzlaşma durumudur. Değerler sayesinde toplumun bireyleri, doğrudan iletişime gerek kalmadan eylemlerin
anlamlarını üretir, algılar, paylaşır ve yeniden üretirler. Değerler, sadece kalan ve değişmeyen unsurları değil, değişmeye dair olanları da harekete geçirirler.
Adalet ve Ahlaka Dair Ölçütlerin Kurumsallaşmış Hali Olarak Normlar
Değerler kültürün önemli taşıyıcıları olmakla birlikte toplumsal düzeni tam anlamıyla kurmak için gerekli dayatma gücünden yoksundurlar. Karmaşık ve modern toplumlarda değerler ve gelenekler tek başına baskı unsuru olamazlar. Modern yaşamda gelenekler çoğu zaman uyulması tercihe bağlı seçenekler yada alışkanlıklar olarak yaşanır. Değer ve eleneklerin somut kurallara dönüşmesi normların belirginleşmesi ile olur. Norm en basit tanımı ile yaptırımı olan toplumsal kuraldır. Adalet ve ahlak bu normların şekillenmesi de rol oynayan değerlerin kurumsal anlamda izdüşümüdür. Normlar yazılı olmak zorunda değildir. Bir kuralın norm sayılabilmesi için toplumsal düzeyde bir baskı unsuru olabilmesi, ona uyulmadığı takdirde de olumsuz bir karşılığı olmasıdır.
Doğayı Dönüştürme Yordam, Araç ve Bilgileri Olarak Teknoloji
İnsanın kendi eylemlerine anlam atfetmesi doğayı bu yönde dönüştürmesine yol açar. Doğa bu bağlamda simge üretme kaynağıdır. Çağdaş enformasyon toplumunda neredeyse sadece teknik nesnelere indirgenmiş olan teknoloji kavramı aslında araç gereçten ziyade onları ortaya çıkaran bilgi, algı, tasavvur, üretim değerler bağlamının tanımıdır.
Teknoloji kültürün vazgeçilmez bir parçasıdır. Çünkü bizatihi kültür üretmek doğayı belli bili, yordam ve araçlarla dönüştürmek demektir. Bu bilgi yardan ve araçlarla onlara dair ideolojik tasavvurların toplamına teknoloji denir.
Kültür Üretiminin Soyut Temsilleri olarak Simgeler
İnançlardan teknolojiye uzanan süreç, soyuttan somuta uzanan boyutunu ortaya koymaktadır. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan somut ürünler kültürün en çok görünür hale geldiği biçimlerdir. Bununla birlikte kültür, sadece bu somutlaşmış nesne ve kullanımlar düzeyinde kalmaz,bu üretimlerin soyut temsillerini de içerir. Kültür sonucunda ortaya çıkan üretimler, onlara dair söylem, fikir, değer ve yargıların soyut temsillere dönüşerek, her bir somut üretimin kendisi yerine, onun yerine geçen daha evrensel ve dolaylı göndermeleri haline gelirler. İşte bu soyut temsillere simge adı verilir. Zira simge, temsil ettiği ya da çağrıştırdığı eylem, nesne, durum, kişi, etkileşim, vb.’ni dolaylı yoldan yani ima ederek, genel bir kategori olarak temsil etme yeteneğine sahiptir. Kültür, somutlaştırılmış nesne ve kullanımlar düzeyinde kalmaz, bu üretimlerin soyut temsillerini de içerir.
Toplumsal Bağı En Genel Kültür Alanı Olarak Dil
Simgeler, belli bir çeşitlilik ve değişme arz etseler de ortak yaşamı sürdürmek için,bazılarının genel nitelikte olması gerekir. Dil, kültürün belli bir toplumsal düzeyde varlığını koruyabilmesi için vazgeçilmez önemde bir simge sistemidir. Üzerinde uzlaşılmış anlamlar ve bunların fonetik karşılıkları, yani telaffuz ettiğimiz sözcüklerle bunların kullanımlarını, belli kurallara bağlayan bir simge sistemi olan dil,kendi başına anlamı olmayan ses birimlerinden oluşur.
Dil, sadece işlevsel olarak çalışan bir olgu değildir, aynı zamanda iletişimsel süreçte yeni anlamlar üretilmesini, mevcut kavram ve ifadelerin, hatta kimi zaman kuralların değişkenlik kazanmasına yola açan etkileşimlerin oluşmasını sağlayan bir düşünsel zemindir.
ÇAĞDAŞ DÜNYADA TEKNOLOJİNİN KÜLTÜR BİLEŞENLERİ İÇİNDEKİ AYRICALIKLI KONUMU
Doğayı dönüştürme etkinlikleri, insanın bu amaçla ürettiği bilgi ve gereçlerle mümkün olursa da kültürün bileşenlerinden biri olan teknoloji,özerk bir anlam dünyası gibi algılanmaya ve yaşanmaya başlamıştır. Yani teknoloji, kendisini,
toplumsalın yegane gerçek kaynağı olarak dayatmaktadır. Bu ideolojik özelliği, teknolojinin toplumsal yaşamdaki tasavvurunda üç yönlü bir algılama yaratır :
1-Toplumsal ilişkinin neredeyse bütünüyle teknoloji sayesinde var olabileceği
fikri.
2- Teknolojinin bir değer içermediği, sadece işlevsel nedenlerle var olduğu, dolayısıyla kullanmanın doğal ve kaçınılmaz olduğu vurgusu.
3- Teknolojinin, teknik nesneler ve onların tüketiminden ibaret olduğu varsayımı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder